Martin Scorsese’nin yönetmenliğini üstlendiği “Killers of the Flower Moon”, 1920’lerde Oklahoma’da Osage halkına ait topraklarda petrol bulunmasının ardından gerçekleşen bir dizi cinayeti mercek altına alıyor. Film, Leonardo DiCaprio, Robert De Niro ve Lily Gladstone gibi yıldız isimlerin performanslarıyla dikkat çekiyor ve David Grann’ın aynı adlı 2017 tarihli kitabından uyarlanmıştır.
Film Osage halkının zenginleşmesi ve ardından gelen trajediyi, Ernest Burkhart (DiCaprio tarafından canlandırılan) ve Mollie Kyle’ın (Gladstone tarafından canlandırılan) kişisel perspektiflerinden anlatarak, Amerikan tarihinin sosyopatik yönlerine dair epik bir hikaye sunuyor. Scorsese bu korkunç gerçek hikayeyi, Amerika’nın nasıl bu noktaya geldiğini sorgulayan bir araç olarak kullanıyor ve zenginlik ile eşitsizliğin oluşumunda şiddetin ne derece köklü olduğunu gözler önüne seriyor.
Metacritic’te %90 pozitif yorum oranı ve 89’luk bir metascore ile evrensel beğeni toplayan film, özellikle Rodrigo Prieto’nun büyüleyici sinematografisi, Robbie Robertson’ın gerilimi artıran müzikleri ve Thelma Schoonmaker’ın dikkat çekici kurgusu ile öne çıkıyor. Film Amerikan sineması ve tarihi üzerine derin bir iz bırakıyor.
Native Viewpoint’ten bir eleştirmen, filmdeki karakterler arasındaki doğal diyaloglar ve dönemin atmosferinin gerçekçi bir şekilde yansıtılmasından övgüyle bahsediyor. Film Osage halkının nazikliği ve gücünü hissettirirken aynı zamanda Osage topluluğunun üyelerine ait hakların peşinde koşan yerel olmayan sakinlerin öfkesi, hırsı ve kıskançlığını da gözler önüne seriyor.
“Killers of the Flower Moon”, Scorsese’nin Amerikan tarihindeki bir döneme ışık tutan hem büyüleyici hem de sarsıcı bir anlatı sunuyor. Film sadece olağanüstü bir sinema eseri olmakla kalmayıp aynı zamanda tarihin çirkin yüzünü göstererek büyük bir güzellik ortaya koyuyor. Bu epik anlatı, izleyicilere, Amerika’nın karanlık tarihini ve bu tarihin bugünkü toplum üzerindeki etkilerini derinden hissettiriyor.
Paylaş:
